Nabız basıncı; kardiyak atım hacmi, maksimum aortik kan akımı, aort esnekliği ve periferik vasküler gerginin karmaşık ilişkisi tarafından belirlenir. Sistolik ve diyastolik kan basıncının aritmetik farkı ile kolaylıkla hesaplanabilir. Beşinci on yıldan sonra artan yaş ile azalan aort esnekliği nedeniyle arteriyel sertlikte artış meydana gelir. Arteriyel sertlikte meydana gelen değişim ile sistolik kan basıncında yükseliş, diyastolik kan basıncında ise düşüş olur ve bunun sonucunda nabız basıncında belirgin artış meydana gelir. Yüksek nabız basıncının, miyokart oksijen gereksinimi, ardyük artışı, ventriküler gevşemede bozulma ve subendokardiyal iskemi ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Ayrıca arteriyel sertlik ve nabız basıncındaki artış ile sol ventrikül hipertrofisi arasında da ilişki saptanmıştır.
Nabız Basıncının Klinik Önemi
Diyastolik kan basıncının önemi ile eğitilen bir klinisyen için sistolik ve nabız basıncın oluşturduğu risk, yeni bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar hipertansiyon için yeni tedavi kılavuzları sistolik kan basıncını kontrol altına almanın öneminden bahsetse de klinik pratikte diyastolik kan basıncı da sistolik kan basıncı gibi kontrol altına alınmaya çalışılmaktadır. Nabız basıncı, yüksek riskli ilaç tedavisine aday hastaları saptamada yetersiz kalmaktadır. KY ve hipertansiyon ile özellikle nabız basıncı ve arteriyel sertliği azaltan ilaç tedavisini değerlendiren birkaç çalışma vardır. Deneysel ve klinik çalışmalardan elde edilen ilk veriler ACE inhibitörleri ve kalsiyum kanal blokerlerinin (KKB) arteriyel kompliyansı artırdığını desteklemektedir. Diüretikler de nabız basıncında büyük bir düşüş sağlayabilirler. Burada önemli olan sistolik ve nabız basıncının özellikle yaşlı hastalarda kontrol altına alınması gerektiğidir.
Nabız Basıncı Alanında Yapılan Çalışmalar Hakkında Sonuçlar ve Öneriler
Yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen bulgularda düşük nabız basıncının mortalite için bağımsız bir belirleyici olduğu ortaya konulmuştur.
Kalp yetersizliğinde azalmış sistolik, diyastolik ve ortalama kan basıncı ile mortalite arasında tek değişkenli analizde anlamlı bir ilişki görülmesine rağmen bunun bağımsız bir gösterge olmadığı saptanmıştır.
Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunun mortalite için bağımsız bir belirleyici olduğu saptanmıştır.
Evre artışı ile istirahat nabız sayısında belirgin artış olduğu ve mortalite için bağımsız bir belirleyici olduğu saptanmıştır. Nabız sayısının her 1 atım artışının mortalite görülme riskini %5 oranında artırdığı bulundu. İstirahat nabız sayısı 86 kesim değeri olarak alındığında %60,7 duyarlılık ve %61,1 özgüllük ile mortaliteyi öngördüğü ortaya çıkarılmıştır.
Evre artışı ile serum sodyum düzeyinde azalma olduğu ve bunun mortalite için bağımsız bir belirleyici olduğu bulunmuştur.
Nabız basıncının hem sol ventrikül hem de sağ ventrikül EF'si ile pozitif yönlü ilişkili olduğu belirlendi. Ancak SVEF'yi belirleyen en önemli değişkenin sistolik kan basıncı olduğu görülmüştür.
Nabız sayısının NYHA evre artışı ile pozitif olarak arttığı görülmüştür. Ayrıca istirahat nabız sayısının sol ventrikül sistolik işlevini belirlemede önemli bir belirleyici olduğu saptarmıştır.
Sonuç olarak nabız basıncının, kalp yetersizliği olan hastalarda mortalitenin ortaya çıkarılmasında ve ileri evre kalp yetmezliğini öngörmede başvurulabilecek kolay ve güvenilir bir yöntem olduğu kanısına varılmıştır.